Türkiye’de ekonominin güvenli bir geleceğe demir atabilmesi için, ekonomi biliminin gerçekleriyle uyumlu bir teşhis ve bu teşhise yönelik bir tedavi dönemi içinde olunduğunu dile getiren İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO Meclisi’nin 2024 yılı Temmuz ayı olağan toplantısında konuştu.
Bahçıvan, daha önce ekonomide rasyonaliteden çıkılması halinde finansal istikrarın bozulacağını, yüksek enflasyon belası ile yeniden karşılaşacağımızı, bunun tedavisinin de çok ağır bir tedavi olacağını her fırsatta ortaya koyduklarını söyledi ve “Tabii ki bugün içinde bulunduğumuz durumun tedavi yöntemlerinin herkes için adil olduğunu kimse savunamaz. Ama yaşadığımız irrasyonel sürecin de sürdürülemez olduğunu ve acil bir çözüme ihtiyacı olduğunu kimse inkâr edemez.” dedi.
Ekonomik rasyonaliteden bir kez daha kopmamanın, sabır göstermenin tüm taraflar için önemli olduğunu dile getiren Erdal Bahçıvan, “Önümüzde çok zorlu bir süreç var. Yürürlüğe girmiş olan ekonomik programın mutlaka başarılı olması gerekiyor.” diye konuştu. Konuşmasında yeni vergi paketinde özellikle şirketlerin KDV iadesi ile ilgili düzenlemelere de dikkat çeken Bahçıvan “Devreden KDV tutarının gider olarak yazılabilmesi sanayimizin çok uzun süredir katlandığı finansman yükünü azaltmayacak ve hak kaybına neden olacaktır. Sanayimizin geçici olarak devlete verdiği bu borcun, şüpheli bir alacak mantığıyla gider olarak yazılmasına yönelik bu yaklaşımı ilkesel olarak da kabul etmemiz mümkün değil.” dedi.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin 2024 yılı Temmuz ayı olağan toplantısı ‘Ekonomik Durum ve İstihdam Politikaları: Ülkemizin ekonomik durumu, enflasyon, işsizlik, ekonomikbüyüme stratejileri ve yeni vergi düzenlemeleri’ ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda düzenlendi. 2023’te küresel ekonominin‘çoklu riskler’ karşısında kayda değer birdirenç sergileyerek resesyondan sıyrılmayı başardığını ve ‘yumuşak iniş’ senaryosunun büyük ölçüde gerçekleştiğini kaydeden İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan yaptığı açılış konuşmasında, Türkiye’de ise ekonominin, içerde ve dışarda pek çok sorunun bir arada yaşandığı ve özellikle küresel belirsizliklerin arttığı zor bir dönemden ve mücadeleden geçtiğini kaydetti. Bu mücadelenin kuşkusuz en önemli boyutunun, halen içinde bulunulan yüksek enflasyon sarmalı olduğunu dile getiren Erdal Bahçıvan, “Çünkü bu konu yediden yetmişe hepimizin en kısa sürede çözülmesini istediğimiz, bunun için fedakârlıklar yaptığımız ekonomimizin bir an önce çözülmesi gereken en büyük sorunu haline geldi. Bu noktaya nasıl gelindiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. 2021 yılının ikinci yarısından itibaren ekonomi politikalarında rasyonellikten uzaklaşıldı. Büyümenin niteliği ikinci plana atıldı. Yüksek büyümenin neredeyse tek hedef olarak görülmeye başlandığına hep birlikte tanık olduk. Biz İSO olarak bu yaklaşımın ekonomimizin hayrına olmadığını her zaman olduğu gibi, o günlerde de her platformda dile getirdik.” dedi.
FİYAT İSTİKRARI MUTLAKA KORUNMALI
İSO olarak finansal istikrarın, fiyat istikrarının ekonominin en kıymetli, korunması gereken değerleri olduğunuyeri her geldiğinde söylediklerini dile getiren Erdal Bahçıvan, “Çünküfinansal istikrarın olmadığı bir ekonominin kaçınılmaz olarak enflasyonist bir döngüyü ortaya çıkaracağını, önlem alınmadığı halde bunun yüksek enflasyona yol açacağını ve bunun da nitelikli ve sürdürülebilir bir büyümenin önündeki en büyük engel olduğu gerçeğini anlatmaya çalışıyoruz. Bugün enflasyonun kalıcı olarak devam etmesinin üretim hayatına asla huzur getirmeyeceğini de hep birlikte görüyoruz. Çünkü enflasyonist süreçler işletmeler için her zaman geleceğin önünde bir sis perdesi oluşturur. Evet, belki dönemsel olarak bazı bilanço rakamlarında illüzyon etkisi yaratabilir. Ama o sis yavaş yavaş dağıldığında karşılaşılan gerçekler de bir o kadar acı olur.” ifadelerini kullandı.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ HERKES İÇİN ADİL DEĞİL
Ekonomide rasyonaliteden çıkılması halinde finansal istikrarın bozulacağını, yüksek enflasyon belası ile yeniden karşılaşılacağını, bunun tedavisinin de ağır bir tedavi olacağını her fırsatta ve net bir şekilde ortaya koyduklarını dile getiren Erdal Bahçıvan, “Tabii ki bugün içinde bulunduğumuz durumun tedavi yöntemlerinin herkes için adil olduğunu kimse savunamaz. Ama yaşadığımız irrasyonel sürecin de sürdürülemez olduğunu ve acil bir çözüme ihtiyacı olduğunu kimse inkâr edemez. Kaybolan güvenin, istikrarın, kaybolan kredibilitenin tekrar oluşması adına her kesim maalesef bir bedel ödeyecek. Bugün reel sektör, sanayi sektörü, sebebi kendisi olmayan bu ağır dönemin tedavisine dönük getirilen çözümün en büyük zorluğu ve zahmetini çekmektedir.” diye konuştu.
EKONOMİMİZ YENİDEN RASYONEL BİR ÇİZGİDE
2023 ortalarına gelindiğinde Türkiye’de ekonomi politikası çerçevesinde bir normalleşme sürecinin kaçınılmaz hale geldiğinin altını çizen Erdal Bahçıvan, “İşte bugün ekonomimizin güvenli bir geleceğe demir atabilmesi için, ekonomi biliminin gerçekleriyle uyumlu bir teşhis ve bu teşhise yönelik bir tedavi dönemi içindeyiz. Bugün çok şükür ekonomimizi yeniden rasyonel bir çizgiye taşıma çabası içinde olan kararlı bir kadro var. Bu yöndeki çabaların sonuç vermesi şüphesiz zaman alacaktır. Bu yeni sürecin başladığı ilk andan itibaren, bunun zor bir süreç olacağını ve bu konudaki güven ve sabır vurgumuzu her platformda dile getirdik. Hepimizin bir anlamda sabır ve stres testi olarak gördüğüm bu süreçten başarıyla çıkmaya çok ihtiyacı var. Çünkü tüm kesimler için önemli bir belirsizlik ve endişe kaynağı olan enflasyon, bugün geldiği nokta itibarıyla ekonomik bir sorun olmanın ötesinde sosyolojik bir soruna da dönüşmüş durumda. Bir tarafta hayat pahalılığı nedeniyle alım gücü zayıflayan çalışan kesimin haklıyüksek ücret beklentileri, diğer tarafta artan girdi maliyetleri nedeniyle üreticilerin karşılaştığı kar marjı baskısı aynı anda yaşanıyor. Şüphesiz bu durum, önümüzdeki dönemin sıcak gündem maddelerinden biri olacaktır. Bu sıcak sürece değinirken, ekonomik rasyonaliteden bir kez daha kopmamanın, sabır göstermenin tüm taraflar için önemli olduğunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak, büyümede güçlü bir tempoyu sağlıklı bir iç-dış talep kompozisyonu ile beraber başarmak… Bunlar bugün, geçtiğimiz yıl eylül ayında açıklanan OVP’de belirtildiği gibi Türkiye ekonomisi için yaşamsal önemde. Ancak yaşanan küresel ekonomik dönüşüm göz önüne alındığında yeterli olmadıkları da açık. Bu anlamda kimse parapolitikası ile tüm sorunlarımızın çözülmesini beklememeli. Bizler mevcut programı, asıl meselelerinin çözümü için ihtiyaç duyulan zeminin, makroekonomik iklimin yaratılması süreci olarak görüyoruz. Eğer bugün içinden geçtiğimiz bu tamirat sürecinde sanayimizin gösterdiği fedakârlıkların bir anlamı olacaksa, bu ancak yaratılacak sağlıklı zemin üzerinde Türkiye’nin, küresel dönüşümün gerektirdiği reformları hayata geçirmesiyle mümkündür.”
KDV, “ŞÜPHELİ ALACAK” MANTIĞIYLA GİDER YAZILMAMALI
Konuşmasında Türkiye’nin önünde çok zorlu bir mücadele süreci olduğunu belirtenErdal Bahçıvan, yeni vergi düzenlemelerine değinerek, “Sanayimizi ilgilendiren mevzuat düzenlemelerinde her zaman savunduğumuz istişare sürecinin, son vergi tasarısında yeterince işlemediğini gördük.” dedi ve bu konuda da şunları söyledi:
Gerek yerli gerekse uluslararası yatırımların artması ve sürdürülebilirliği için verilen teşvikler ve bu teşviklerin yatırım sonrasında yatırımcı aleyhine değişmemesi büyük önem taşımakta. Kurumlar vergisi uygulaması da bu teşvikler arasında önemli yer tutmakta. Geçmiş yıllarda oranı sıkça değiştirilen kurumlar vergisi için yeni tasarıda, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının yüzde 10’undan az olamayacağı gibi yepyeni bir kriter getiriliyor. Yapılacak bu ve benzeri değişiklikler yatırımlar için gerekli olan güven ve öngörülebilirliği olumsuz etkileyecektir. Tasarıdaki bir diğer düzenleme de devreden KDV ile ilgili. Vergi tasarısı, beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisinin gider olarak yazılabileceğini hükme bağlıyor. Bu düzenleme, İstanbul Sanayi Odası tarafından uzun süredir gündeme getirilmekte olan devreden KDV’nin şirketlerimiz üzerinde oluşturduğu yükün artık kamu tarafından da kabul edilmesi açısından önemli. Ancak devreden KDV tutarının gider olarak yazılabilmesi sanayimizin çok uzun süredir katlandığı finansman yükünü azaltmayacak ve hak kaybına neden olacaktır. Sanayimizin geçici olarak devlete verdiği bu borcun, şüpheli bir alacak mantığıyla gider olarak yazılmasına yönelik bu yaklaşımı ilkesel olarak da kabul etmemiz mümkün değil. Böyle bir uygulamanın benzerinin çağdaş hiçbir ülkede olmadığını da düşünüyoruz. Dolayısıyla, uzun yıllardır indirilemeyen KDV’nin işletmelerimiz üzerinde oluşturduğu finansman yükünün azaltılması ve işletmelerin nakit finansman ihtiyacının karşılanması amacıyla, devreden KDV tutarının, Avrupa ülkelerindeki uygulamalara paralel bir şekilde mükellefe iade edilmesi ve sürecin kolaylaştırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.”
Bahçıvan son olarak“Yürürlüğe girmiş olan ekonomik programın mutlaka başarılı olması gerekiyor. Ülkemizin yeniden enerji, zaman ve kaynak israfına dayanacak gücünün olmadığı bir gerçek. Bizler bu süreçte sanayicilerimizin ve üretim hayatımızın sorunlarını ve bunlara dair çözümleri her zaman olduğu gibi ifade etmeye devam edeceğiz.”dedi.
İSO BAŞKANI ERDAL BAHÇIVANIN KONUŞMA METNİ
Sayın Başkan,
Meclisimizin Değerli Üyeleri,
Meclisimizin Saygıdeğer Onur Üyeleri,
Değerli Misafirler ve
Kıymetli Medya Mensupları,
Temmuz ayı meclis toplantımızda görüşlerimi sizlerle paylaşmadan önce hepinizi şahsım ve Yönetim Kurulumuz adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
“Ekonomik Durum ve İstihdam Politikaları: Ülkemizin ekonomik durumu, enflasyon, işsizlik, ekonomik büyüme stratejileri ve yeni vergi düzenlemeleri” konulu bu ayki meclis toplantımızı konuğumuz olmadan gerçekleştiriyoruz.
Ana gündem maddemizle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaştıktan sonra ülkemizin ve hepimizin gündeminde olan bu konulara yönelik sizlerin değerli görüş ve önerilerinizi dikkatle dinleyeceğiz. Bizler için sizlerin çalışmalarımıza yaptığı katkılar gerçekten çok değerli.
İstanbul Sanayi Odası 72 yıllık birikim ve kültürüyle her zaman çözüm odaklı yaklaşım kültürünü benimsemiştir. Bizler üretim yapan iş insanlarıyız. Bir işi sürüncemede bırakmak, sadece serzenişte bulunmak, çözümü hep başkalarından beklemek bizlerin doğasına uygun bir yaklaşım değil. İşte bu anlayıştan hareketle; siyasi otorite başta olmak üzere sorunlarımıza çözüm ararken tüm paydaşlarımızla işbirliğine, ortak akla, birlikte kazanmaya, her zaman önem veriyoruz.
Riskleri ve fırsatları birlikte değerlendirirken doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten asla kaçınmıyoruz. Bugüne kadar buna titizlikle uyduk, bundan sonra aynı tutumla devam edeceğiz. Biraz sonra ana gündem maddemizle ilgili düşüncelerimi ifade ederken, bununla ilgili örnekleri sizlerle paylaşacağım.
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu olarak sadece bugünün ihtiyaçlarına cevap vermeyi değil, yarının ihtiyaçlarını belirlemeyi ve bunlara yenilikçi çözümler getirmeyi de amaçlıyoruz. Yarının ihtiyaçlarının çok süratli değiştiğini dikkate aldığımızda,değişen şartlara uyum sağlayan esnek bir bakışı; hayatımızın, iş yapma süreçlerimizin merkezine koymalıyız
Sayın Başkan ve Meclisimizin Değerli Üyeleri,
Ana gündem maddemize ilişkin değerlendirmelerime, Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere kısaca değinerek başlamak istiyorum.
Bugün geldiğimiz noktada ekonomimiz, içerde ve dışarda pek çok sorunun bir arada yaşandığı ve özellikle küresel belirsizliklerin arttığı zor bir dönemden ve mücadeleden geçiyor. Bu mücadelenin kuşkusuz en önemli boyutu, halen içinde bulunduğumuz yüksek enflasyon sarmalı. Çünkü bu konu yediden yetmişe hepimizin en kısa sürede çözülmesini istediğimiz, bunun için fedakârlıklar yaptığımız, ekonomimizin bir an önce çözülmesi gereken en büyük sorunu haline gelmiş bulunuyor.
Bu noktaya nasıl gelindiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. 2021 yılının ikinci yarısından itibaren ekonomi politikalarında maalesef rasyonellikten uzaklaşıldı. Büyümenin niteliği ikinci plana atıldı. Yüksek büyümenin neredeyse tek hedef olarak görülmeye başlandığına da hep birlikte tanık olduk.
Biz İSO olarak bu yaklaşımın ekonomimizin hayrına olmadığını her zaman olduğu gibi, o günlerde de her platformda dile getirdik. Merkez Bankası’nın 2021 Eylül ayında başlayan ve faizlerin iki ay üst üste gidilen indirimlerle yüzde 19’dan yüzde 16’ya düşürülmesi üzerine, bunun ekonomimiz açısından olumsuz sonuçları olacağını, 21 Ekim 2021 tarihindeki şu kısa açıklamamızla dile getirmiştik:
“MERKEZ BANKASI, BUGÜNKÜ KARARIYLA ENFLASYONU ÖNEMSEMEDİĞİNİ VE DİKKATE ALMADIĞINI ORTAYA KOYDU.”
Bu radikal kararların alındığı günlerde enflasyon-kur-faiz tartışmaları ekonomi gündeminin en çok tartışılan konusu olmaya başlamışken, biz de 2021 Ekim ayı İSO meclis toplantımızı bu konuya ayırmış ve “İstikrarlı, Nitelikli ve Sürdürülebilir Bir Ekonomik Büyüme İçin Fiyat İstikrarı ve Güvenin Önemi” gündemiyle toplanmıştık. Bu kritik ve önemli gelişmelerin yaşandığı süreçle ilgili o günkü Meclis konuşmamda yer alan bazı ifadelerimi burada kısaca hatırlatmak istiyorum:
“Bu zor dönemde, bizim normal dönemlerdeki merkez bankası anlayışından çok daha farklı, çok daha titiz, çok daha dikkatli bir anlayışla hareket etmemiz gerekiyor. Oysa tam tersine, Merkez Bankamızın temel amacı olan fiyat istikrarından uzaklaşıldığını görüyoruz. Bu durumun, bankanın destekleyici amacı olan finansal istikrarı da risk altına aldığına tanık oluyoruz. Bugün fiyat istikrarı ve finansal istikrar konusunda yaşadığımız sorunların çözümü keşke sadece Merkez Bankası’nın faizleri indirmesi veya artırmasıyla çözülebilecek kadar basit ve kolay olsaydı.”
Piyasalarda aşırı dalgalanmalara yol açan, dövizin bir günde yüzde 3 ile yüzde 5’ler seviyelerinde inip çıktığı bir döngünün başladı yetmezmiş gibi, Merkez Bankamızın iki ay içinde faizi 2 puan daha indirerek yüzde 14’e getirmesi üzerine de 17 Aralık 2021’de şu açıklamayı yapmıştım:
“DÜN FAİZ İNDİRİMİNE GİDEN MERKEZ BANKASI’NIN, BUGÜN ELİNDEKİ KIYMETLİ DÖVİZ KAYNAKLARINI PİYASAYA SÜRMESİNİ ŞAŞKINLIKLA İZLİYORUZ.”
Kısacası bulunduğumuz görevin sorumluluğu gereği, sanayimizin, üretimimizin ve nihayet ekonomimizin sağlığı adına, bu kararlar daha alınırken gerekli uyarılarımızı yaptık.
Aslında İSO olarak finansal istikrarın, fiyat istikrarının ekonomimizin en kıymetli, en korunması gereken değerleri olduğunu, yeri her geldiğinde hep söylediğimizi, hafızalarımızı biraz tazeleyerek hatırlatmak istiyorum.
Çok eskilere gitmeden birkaç örnek vermek gerekirse de; Eylül 2018’de açıklanan Orta Vadeli Program, Eylül 2019’da açıklanan üç yıllık Yeni Ekonomi Programı ve Eylül 2020’de açıklanan program için “enflasyon ile mücadele ve finansal istikrarın önemine” vurgu yapan açıklamalar yapmıştık.
Peki, neden fiyat istikrarı ve finansal istikrarın üzerinde bugüne kadar durduk, duruyoruz. Çünkü finansal istikrarın olmadığı bir ekonominin kaçınılmaz olarak enflasyonist bir döngüyü ortaya çıkaracağını, önlem alınmadığı halde bunun yüksek enflasyona yol açacağını ve bunun da nitelikli ve sürdürülebilir bir büyümenin önündeki en büyük engel olduğu gerçeğini anlatmaya çalışıyoruz.
Sayın Başkan ve Değerli Meclis Üyeleri,
Bugün enflasyonun kalıcı olarak devam etmesinin üretim hayatına asla huzur getirmeyeceğini de hep birlikte yaşıyoruz. Çünkü enflasyonist süreçler işletmeler için her zaman geleceğin önünde bir sis perdesi oluşturur. Evet belki dönemsel olarak bazı bilanço rakamlarında illüzyon etkisi yaratabilir. Ama o sis yavaş yavaş dağıldığında karşılaşılan gerçekler de bir o kadar acı olur.
Bu yılın başında “Sanayiciler olarak illüzyonun sonuna geldiğimizi burada açıkça ifade etmek istiyorum” dememin nedeni buydu. İşte kısa bir süre önce açıkladığımız İSO 500’ün 2023verileri, 2022 yılında açıklanan o aldatıcı sonuçların nasıl eridiğini bizlere çok net bir şekilde gösterdi.
Yani kısacası biz, ekonomide rasyonaliteden çıkılması halinde finansal istikrarın bozulacağını, yüksek enflasyon belası ile yeniden karşılaşacağımızı, bunun tedavisinin de çok ağır bir tedavi olacağını her fırsatta ve net bir şekilde ortaya koyduk. Tabii ki bugün içinde bulunduğumuz durumun tedavi yöntemlerinin herkes için adil olduğunu kimse savunamaz. Ama yaşadığımız irrasyonel sürecin de sürdürülemez olduğunu ve acil bir çözüme ihtiyacı olduğunu kimse inkâr edemez.
Kaybolan güvenin, istikrarın, kaybolan kredibilitenin tekrar oluşması adına her kesim maalesef bir bedel ödeyecek. Yeri gelmişken şunu özellikle vurgulamak isterim ki; bugün reel sektör, sanayi sektörü, sebebi asla kendisi olmayan bu ağır dönemin tedavisine dönük getirilen çözümün en büyük zorluğunu ve zahmetini çekmektedir.
Doğru zamanda doğru yapılmayan, doğru zamanda hatalı yapılan olayların bir gün bir karşılığı olacaktı. Hayatın gerçeği bu. Şu anda ne yazık ki o gerçekle karşı karşıyayız. Ve çok şükür Türkiye’de bu olumsuz süreci başlatan adımların atıldığı ilk anlardan itibaren bu gerçekleri ilk dile getiren biz olduk.
2023 ortalarına gelindiğinde ülkemizde ekonomi politikası çerçevesinde bir normalleşme süreci kaçınılmaz hale gelmişti. İşte bugün ekonomimizin güvenli bir geleceğe demir atabilmesi için, ekonomi biliminin gerçekleriyle uyumlu bir teşhis ve bu teşhise yönelik bir tedavi dönemi içindeyiz.
Bugün ekonomimizi yeniden rasyonel bir çizgiye taşıma çabası içinde olan kararlı bir kadro var. Bu yöndeki çabaların sonuç vermesi şüphesiz ki zaman alacaktır. Bu yeni politikaların başladığı ilk andan itibaren, bunun zor bir dönem olacağını ve bu konudaki güven ve sabır vurgumuzu her platformda dile getirdik. Bugün de bunun altını çiziyorum: Hepimizin bir anlamda sabır ve stres testi olarak gördüğümüz bu süreçten başarıyla çıkmamıza çok ihtiyacımız var.
Çünkü tüm kesimler için önemli bir belirsizlik ve endişe kaynağı olan enflasyon, bugün geldiği nokta itibarıyla ekonomik bir sorun olmanın ötesinde sosyolojik bir soruna da dönüşmüş durumda.
Bir tarafta hayat pahalılığı nedeniyle alım gücü zayıflayan çalışan kesimin haklı, yüksek ücret beklentileri, diğer tarafta artan girdi maliyetleri nedeniyle üreticilerin karşılaştığı kar marjı baskısı aynı anda yaşanıyor. Şüphesiz bu durum, önümüzdeki dönemin sıcak gündem maddelerinden biri olacaktır. Bu sıcak sürece değinirken, ekonomik rasyonaliteden bir kez daha kopmamanın, sabır göstermenin tüm taraflar için önemli olduğunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Değerli Meclis Üyeleri,
Fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak, büyümede güçlü bir tempoyu sağlıklı bir iç-dış talep kompozisyonu ile beraber başarmak… Bunlar bugün, geçtiğimiz yıl eylül ayında açıklanan OVP’de belirtildiği gibi Türkiye ekonomisi için yaşamsal önemde. Ancak yaşanan küresel ekonomik dönüşüm göz önüne alındığında yeterli olmadıkları da açık. Bu anlamda kimse para politikası ile tüm sorunlarımızın çözülmesini beklememeli.
Bizler mevcut programı, asıl meselelerinin çözümü için ihtiyaç duyulan zeminin, makroekonomik iklimin yaratılması süreci olarak görüyoruz. Eğer bugün içinden geçtiğimiz bu tamirat sürecinde sanayimizin gösterdiği fedakarlıkların bir anlamı olacaksa, bu ancak yaratılacak sağlıklı zemin üzerinde Türkiye’nin, küresel dönüşümün gerektirdiği reformları hayata geçirmesiyle mümkündür.
BU ÖNCELİKLİ REFORM ALANLARI NELER OLMALIDIR?
Bunun için eğitim politikalarından vergi mevzuatına, kurumsal kaliteden demokrasi ve hukuk devleti standartlarımızı iyileştirmeye kadar, gerekli tüm alanlarda yatırım iklimini iyileştirecek reformları hayata geçirmeliyiz.
Değerli Meclis Üyeleri,
Vergi mevzuatı da dahil olmak üzere yapılması gereken reformlardan söz etmişken bu konularla yakından ilgili olan gündemdeki vergi tasarısına değinmek istiyorum.
Sanayimizi ilgilendiren mevzuat düzenlemelerinde her zaman savunduğumuz istişare sürecinin, son vergi tasarısında yeterince işlemediğini gördük. Buna rağmen, çok dar bir zamanda tasarı üzerinde çalışarak görüşlerimizi çatı kuruluşumuz TOBB ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na ilettik. Tasarıda yer alan birkaç hususa özellikle vurgu yapmak istiyorum.
Gerek yerli gerekse uluslararası yatırımların artması ve sürdürülebilirliği için verilen teşvikler ve bu teşviklerin yatırım sonrasında yatırımcı aleyhine değişmemesi büyük önem taşımakta. Kurumlar vergisi uygulaması da bu teşvikler arasında önemli yer tutmakta. Geçmiş yıllarda oranı sıkça değiştirilen kurumlar vergisi için yeni tasarıda, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’undan az olamayacağı gibi yepyeni bir kriter getiriliyor. Yapılacak bu ve benzeri değişiklikler yatırımlar için gerekli olan güven ve öngörülebilirliği olumsuz etkileyecektir.
Tasarıdaki bir diğer düzenleme de devreden KDV ile ilgili. Vergi tasarısı, beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisinin gider olarak yazılabileceğini hükme bağlıyor. Bu düzenleme, İstanbul Sanayi Odası tarafından uzun süredir gündeme getirilmekte olan devreden KDV’nin şirketlerimiz üzerinde oluşturduğu yükün artık kamu tarafından da kabul edilmesi açısından önemli. Ancak devreden KDV tutarının gider olarak yazılabilmesi sanayimizin çok uzun süredir katlandığı finansman yükünü azaltmayacak ve hak kaybına neden olacaktır.
Sanayimizin geçici olarak devlete verdiği bu borcun, şüpheli bir alacak mantığıyla gider olarak yazılmasına yönelik bu yaklaşımı ilkesel olarak da kabul etmemiz mümkün değil. Böyle bir uygulamanın benzerinin çağdaş hiçbir ülkede olmadığını da düşünüyoruz. Dolayısıyla, uzun yıllardır indirilemeyen KDV’nin işletmelerimiz üzerinde oluşturduğu finansman yükünün azaltılması ve işletmelerin nakit finansman ihtiyacının karşılanması amacıyla, devreden KDV tutarının, Avrupa ülkelerindeki uygulamalara paralel bir şekilde mükellefe iade edilmesi ve sürecin kolaylaştırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
Sayın Başkan, Meclisimizin Değerli Üyeleri,
İşsizlik oranlarında son dönemde yaşanan düşüşü takip ediyoruz. Öte yandan, işgücü verilerinin ayrıntıları, geniş tanımlı işsizlik oranının pandemi öncesi döneme göre daha yüksek bir patikaya oturduğuna ve daha da önemlisi, kaliteli işler üretmekte zorlandığımıza da işaret ediyor.
Bunlar olurken, çelişkili bir şekilde, sanayicimizin personel ihtiyacının acil bir sorun haline gelmesi, bizlere işgücü piyasasında ciddi bir “yetenek uyuşmazlığı” sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Bir diğer kritik sorunumuz da son dönemdeki artışa rağmen, kadınların işgücüne katılımında uluslararası karşılaştırmalara göre halen geri bir noktadaki durumumuz.
Tüm bunlar, işgücü piyasasını kritik bir reform alanı olarak ele almamız gerektiğine işaret ediyor. Daha net ifade etmek gerekirse, ufku istihdam destek ve teşviklerinin ötesine uzanan, eğitim ve sosyal politika reformlarını da içeren bütünlüklü bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Geçmişte de söylediğimiz gibi Türkiye’nin gelecek 25 yılını kapsayan bir eğitim politikasının oluşturulması gerektiğini de burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
İstihdam başlığına girmişken, dijitalleşme konusuna da kısaca değinmek istiyorum. Zira dijitalleşme süreci, istihdam alanında iki temel sorunu karşımıza koyuyor.
Bunlardan birincisi, sürecin yüksek vasıflı işlerde yarattığı büyük insan kaynağı ihtiyacı. Maalesef hali hazırda beyin göçü veren bir ülke konumunda iken bu ihtiyaç ile daha da net bir şekilde yüz yüze kalmış durumdayız. Dolayısıyla işimizin iki kat daha zor olduğunu söylemek abartı olmaz.
İkinci sorun ise, dijitalleşmenin daha düşük vasıflı iş kollarında yarattığı -ve yaratacağı- yıkımın gerektirdiği uzun vadeli politikalar. Zira söz konusu yıkımın etkilerini absorbe edebilecek, istihdam kapasitesi yüksek, ancak aynı zamanda da verimliliği de yüksek sektörleri öne çıkaran bir politika çerçevesine ihtiyacımız olacak.
Tüm bu amaçlar doğrultusunda, Odamızda oluşturduğumuz Stratejik Dönüşüm Merkezimizde “Geleceğin Sanayi Modeli Ufuk Taraması” çalışmasını hayata geçiriyoruz. İmalat sanayindeki konumlanmamızda bize ışık tutacak bu çalışma kapsamında; teknolojinin kaynaklarını daha etkin kullanan, sürdürülebilir öngörülerle hareket eden, odağında insan olan, deneyim ekonomisini ve jeostratejik çözümlemeleri iyi okuyan yeni nesil bir sanayi modelini söz konusu bu 5 eksende tarıyoruz.
Bu programdaki en önemli amaçlarımızdan biri; küresel alanda referans kaynak olabilecek, imalat sanayinin potansiyelini ve gelişme alanlarını yansıtma kabiliyetine sahip parametrelerle inşa edilmiş“ İmalat Sanayi Ufuk Endeksi”ni de Odamıza ve ülkemize kazandırmak olacak.
Sayın Başkan ve Değerli Meclis Üyeleri,
Bir kere daha ifade edecek olursam önümüzde çok zorlu bir süreç var. Yürürlüğe girmiş olan ekonomik programın mutlaka başarılı olması gerekiyor. Ülkemizin yeniden enerji, zaman ve kaynak israfına dayanacak gücünün olmadığı bir gerçek. Bizler bu süreçte sanayicilerimizin ve üretim hayatımızın sorunlarını ve bunlara dair çözümleri her zaman olduğu gibi ifade etmeye devam edeceğiz. Sizlerden gelecek görüş ve öneri desteklerinin gücümüze katkı yapacağını ifade ederek sözlerime son verirken hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
GENEL
19 gün önceRÖPORTAJ
26 Nisan 2025RÖPORTAJ
26 Nisan 2025RÖPORTAJ
26 Nisan 2025SİVİL TOPLUM KURULUŞU
26 Nisan 2025SİVİL TOPLUM KURULUŞU
26 Nisan 2025SİVİL TOPLUM KURULUŞU
26 Nisan 2025