Ölüm korkumuz bilmezlikten.
Eğer Kur’anı hakkınca anlayıp,
Ahiret yurdunu ilme’l yakîn,
İdrâk edebilseydik,
Ölümden değil,
Ölüm sonrası için,
Yeterince hazırlanamamaktan
Korkardık.
Cennete hak kazandığımızı bilsek,
Hemen ölmeye, can atardık.
Ölmeden önce ölmek,
Ölümü öldürmek,
Mümkün aslında.
Kur’anı hakkınca anlayıp,
Ahiret hayatını,
Dünya kadar gerçek,
Görebilene.
Cennet arzusuyla,
Haram olan,
Dünya arzularından,
Vazgeçebilene.
Rabbine (c.c.) sığınan ve güvenen bir Müslüman, işlediği temiz ve salih amelleriyle ahiret hazırlığını en güzel şekilde gerçekleştiriyor, demektir. Öyle ki Allah (c.c) bu durumu ”Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet/kulluk edin ve hayırlı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz.” (22/Hac 77) ayetinde ifade etmektedir.
Allah’ın zatına kulluk için yarattığı insanoğlunun hayatı, iki önemli devrede cereyan etmektedir. Bunun ilk devresi Dünya hayatı diye isimlendirdiğimiz dönemdir. Diğeri ise Ahrettir.
Mümin kişi, hayatı bu iki dönemiyle görüp tanıyan ve buna göre ömür süren bir inancın sahibidir. Bu inanç, dünya yaşantısını bir imtihan; ahireti de bu sınavın sonucunun yansıması olarak değerlendirir. Mümin, hayatının ilk döneminde ne yaparsa, hatta bu zerre kadar bile olsa, onun karşılığını hayatının son bölümü olan ahrette kesinlikle göreceğine inanır. Bu bölüm yani ahiret, artık sonu olmayan ya bir cennet hayatıdır, ya da cehennem yaşantısıdır.
Müslüman; bu inanç ve şuura teslim olmuş kişidir. İşte bu inanç ve şuurdur ki insanı; hayatının sonuna göre hazırlanmaya, ömrünü, ölüm sonrası ölümsüz olan hayata göre düzenlemeye sevk eder. Hz. Ebûbekir (r.a.) insanlara șöyle bir ikazda bulunur:
“Ey Allah’ın kulu! Mezarı kendine değil, kendini mezara hazırla!”der.
Yine bu hazırlık, bir hasep ve nesep meselesi yani şunlardan veya bunlardan olmak tercihi de değildir.
Hz. Fatıma (r.a.) vefat ettiği zaman, cenazesini dört kişi alıp götürür.
Götürenler; Hz. Ali (r.a.) ve iki oğlu, bir de Ebû Zerr’il Gıfâri (r.a)’dir.
Kabre vardıklarında Ebû Zer ayağa kalkıp;
“Ey kabir! Sen bu getirdiğimizin kim olduğunu biliyor musun? Bu Nebî’nin (a.s.) mübarek kızı Fatıma’dır, Hz. Ali’nin hanımı Fatımet’üz Zehradır, Hasan ve Hüseyin’in anneleridir” dediğinde kabirden bir ses işitilir. Bu ses;
“Kabirler hasep ve nesep yeri değildir. Ancak amel-i salih yeridir. Ben de ancak hayrı çok olan, kalbi selim ve ameli halis olan necat bulur yani kurtulur” demektedir.
Bu hususta Kâinatın Efendisi de şöyle ikaz etmişlerdir:
Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Sadece sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.”
İşte ahrete hazırlık; bugün burada, orada elde kalacak şeyleri kazanabilmektir. Dünyada elde edilen değerleri öteye taşıyabilmektir. Dünya nimetlerini, Cennet meyvelerine dönüştürebilmektir. Dünyadaki çalışıp çabalamalarla, ahiretin Cennetini imar edebilmektir. Dünyada yaptığımız ibadetlerle, ișlediğimiz güzel amellerle Cennette köşkümüzü hazırlamaktır.
Kısaca, ahrete hazırlık; dünyada cennet ve cehennemin varlığını hissederek hayat sürebilmek ve davranışlarımızı ona göre yönlendirebilmektir.
Şu tablo ne kadar manidardır: Allah Râsûl’ü karşısındaki sahabiye sordu:
-“Nasıl sabahladın Ya Hâris?”
-“Gerçek mümin olarak sabahladım Ya Râsûlallah!” diye cevap verdi.
Efendimiz yine sordu:
-“Ne söylediğinin farkında mısın? Hele iyi bir düşün (Ya Hâris!). Her şeyin (özünü yansıtan) bir hakikati vardır. Sen ‘Gerçek mümin olarak sabahladım’ dediğine göre senin imanının hakikati nedir?”
Haris:
-“Ya Râsûlallah! Dünya benim için cazibesini yitirdi. Ona ait hiçbir ihtirasım yok. Gecemi ibâdetle uykusuz, gündüzümü oruçla susuz geçirdim. Apaçık bir şekilde Rabbimin arşına bakar gibiyim. Cennet sakinlerini, birbirlerini ziyaret ederken görür gibi oluyorum. Cehennemlikleri görür ve Cehennemin içinde kopardıkları feryadı da işitir gibiyim.”
Aldığı cevaplardan sonra Allah Râsûlü:
-“Ya Hâris! Gerçeği bildin, özü kavradın. Bu halin üzerinde devam et, buyurdu ve bu sözlerini üç defa tekrarladı.”
Ne mutlu, imanının bilincine ulaşarak, dünyalarını cennet tarlası kılabilenlere!
Ve ne yazık ki, hayat nimetini cehennem çukuruna dönüştürenlere!
Deryada sonsuzluğu fikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!
Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?”
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Selâm ve duâ ile
–HACI ARICI–
RÖPORTAJ
4 gün önceSİVİL TOPLUM KURULUŞU
09 Ekim 2024ŞİRKET HABERLERİ
09 Ekim 2024GENEL
09 Ekim 2024GENEL
09 Ekim 2024ŞİRKET HABERLERİ
09 Ekim 2024RÖPORTAJ
09 Ekim 2024